Navigasyon |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türk işadamlarından kriz yorumları
ABD'de resesyon kaygıları artarken dünyanın en büyük ekonomisinde yaşananların küresel piyasalara etkisi Türk işadamlarını da endişelendiriyor. Bütün dünya piyasalarını etkisi altına alan ekonomik krizin olumsuz etkilerine dikkat çekenlerin yanısıra, bazı işadamları da bu çalkantının atlatılabileceğini ve yeni fırsatlar yaratılabileceğini düşünüyor.
Ancak iş dünyası, krizin hasarsız atlatılması için Türkiye'nin ekonomiye odaklanmasının şart olduğunu düşünüyor.
TÜSİAD YİK Başkan Yardımcısı Erkut Yücaoğlu, Arçelik A.Ş. Genel Müdürü Aka Gündüz Özdemir, Şahinler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin, Transtürk Holding Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Süren ve Eczacıbaşı Topluluğu CEO'su Erdal Karamercan'dan yorumlar...
Niyet mektubu IMF'ye gönderiliyor
Türkiye ile IMF arasındaki mevcut stand-by düzenlemesinin 7'nci gözden geçirmeye ilişkin niyet mektubunun, kısa sürede IMF'ye gönderilmesi planlanıyor.
Niyet mektubunun yazımı tamamlandı. 7'nci gözden geçirmenin ardından, geriye kalan iki gözden geçirme birleştirilecek. 19'uncu stand-by düzenlemesi, öngörüldüğü gibi, zamanında ve mayıs ayı başında sona erecek.
Niyet mektubu şubat ayında onaylanacak
Niyet mektubunun IMF'ye gönderilmesinin ardından, İcra Direktörleri Kurulu'nun mektubu, şubat ayında onaylayarak 7'nci gözden geçirmeyi tamamlaması bekleniyor.
IMF ile mevcut stand-by anlaşması çerçevesinde, geriye yaklaşık olarak 3.4 milyar dolarlık bir kredi imkanı kalırken, bu kredi iki eşit parça halinde kullandırılacak. Kredinin ilk dilimi olan 1.7 milyar dolar, 7'nci gözden geçirmenin ardından, kalanı da, birleştirilecek olan son gözden geçirmede verilecek.
IMF ile mevcut 19'uncu stand-by düzenlemesi, mayıs ayında sona erecek. Mevcut 19'uncu stand-by düzenlemesinin yerini alması beklenen, yeni programın alternatifleri görüşülürken, mali destek içermese de yine stand-by çerçevesinde bir anlaşmanın yapılacağı vurgulanıyor.
Yapılacaklar
Niyet mektubu çerçevesinde, yapısal reformların gerçekleştirileceği ve küresel gelişmeler de dikkate alındığında güçlü bir kamu maliyesine yönelik önlemlerin uygulanacağı ifade ediliyor.
Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'nın yasalaştırılması, verginin tabana yayılmasını sağlayacak ve gelir idaresini daha da etkinleştirecek adımların atılmaya devam edeceği, bu kapsamda Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi bünyesindeki büyük vergi mükellefleri diliminin güçlendirilmeye ve kayıtdışının önüne geçecek tedbirlerin alınmaya devam edileceği vurgulanıyor.
Özelleştirmenin de programlandığı gibi sürdürüleceği belirtilirken, gelir azaltıcı uygulamalara gidilmeyeceği ifade ediliyor.
Niyet mektubu çerçevesinde, sosyal güvenliğe katkılarının toplanmasına ilişkin sistemin modernleştirilmesi, kamu personel rejiminin daha da rasyonel hale getirilmesi ile KİT'lerin mali ve idari yapısının güçlendirilmesine yönelik reform çabalarının da süreceği belirtiliyor.
Enerjide liberalleşmenin daha da güçlendirileceği belirtilirken, enerji KİT'lerinin mali dengelerinin sağlam bir yapıya kavuşturulmasının sektörde sağlıklı bir fiyatlama mekanizmasının oluşturulması ve serbestleşme ile özelleştirme çalışmalarının hızla tamamlanmasının, arz güvenliği ve hizmet kalitesi bakımından büyük önem taşıdığı ifade ediliyor.
Niyet mektubunda, kredi ve kur riskinin daha ihtiyatlı yönetimi ile Mortgage Kanunu'na ilişkin ikincil düzenlemelerin uygulamaya konulmasının da önümüzdeki aylarda üzerinde çalışılacağı kaydediliyor.
Kamu bankalarına ilişkin özelleştirme stratejisinin sürdürüleceği belirtilirken, Halkbank'ın özelleştirilmesine ilişkin stratejinin de önümüzdeki aylarda belirlenmesi ve kamuoyuna duyurulmasının planlandığı belirtiliyor.
Özelleştirme sürecinde, Halkbank'ın yanı sıra Tekel Sigara, enerji dağıtım ve üretim şirketleri, bazı şeker fabrikaları ile köprü, karayolu gibi varlıkların özelleştirilmesinin de altı çiziliyor.
Ayrıca yeni Türk Ticaret Kanunu ile Ar-Ge'ye yönelik yasal düzenlemeler ve istihdam politikasının, işsizliği azaltırken, rekabeti ve verimliliği artıracağı ifade ediliyor.
Mali disiplin ve enflasyonla mücadele açısından, GSMH'nin yüzde 5.5'i oranında faiz dışı fazla hedefini garantiye almaya yönelik önlemlerin sürdürüleceği de vurgulanıyor.
"Ekonomiden gelen sinyaller çok olumlu değil"
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 38'inci Olağan Genel Kurulu İstanbul'da toplandı. Toplantıda konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, ekonomiden gelen sinyallerin çok olumlu olmadığını söyledi.
Yalçındağ, TÜSİAD'ın Olağan Genel Kurul toplantısında yaptığı konuşmada, dünyadaki gelişmeler ışığında özellikle ekonomi üzerine gelecek değerlendirmesi yaptı.
Yalçındağ, 2007 yılının, Türkiye, bölge ve dünya açısından önemli olaylarla geçirildiğini belirterek, "Bunlar içinde ABD'de başlayan ve dalga dalga yayılan finansal kriz, kuşkusuz en dikkat çekeni oldu. Kriz öylesine büyüdü ki bir yandan Federal Reserve, bankacılık ve kredi sisteminin, uzun süreli bir daralma sürecine girmesi endişesiyle, hızla faizleri düşürmeye başladı. Öte yandan, ani bir durgunluğun önüne geçmek için kapsamlı mali politika önerileri, siyasi gündeme yerleşti" dedi.
Dünya mali piyasalarında tüm bu önlemler için geç kalınmış olma ihtimalinin tartışıldığını ifade eden Yalçındağ, şu görüşleri dile getirdi:
"Sonuç itibarıyla 2008'de, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarından kaynaklanan sıkıntının, global talebin yavaşlaması ve likiditenin daralması ile dünya ekonomisini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz görülüyor.
Doğal olarak bu gelişmeler Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. 2007 yılı sonu itibariyle durum değerlendirmesi yaparsak, ekonomiden gelen sinyaller çok olumlu değil.
Büyüme hızımız önemli ölçüde yavaşladı, enflasyon nispeten hız kazandı, genel işsizlik oranı artmaya başladı, kamu maliyesinde disiplin zedelendi, cari açık sorunu büyüyerek devam etti. Yaklaşan küresel dalgaya, maalesef bu bilançoyla giriyoruz."
"Bu yıl da bize kolaylıklar vaat etmiyor"
"Bu yıl da bize kolaylıklar vaat etmiyor" diyen Yalçındağ, büyümedeki yavaşlama eğilimini 2008 yılında tersine çevirecek bir işaretin ortada gözükmediğini kaydetti.
Yalçındağ, "Üstelik yaklaşan yerel seçimlerin etkisiyle kamu maliyesinin daha da bozulma riski ortaya çıkıyor. Küresel çalkantı sonucu beklenen global talepteki yavaşlamanın dış ticaret açığını hem miktar hem de değer olarak olumsuz etkileyeceği tahmin ediliyor. Dış kaynak girişindeki azalma da buna eklendiğinde, ülkemizde büyümenin ve cari açığın finansmanının daha zor şartlarda gerçekleşmesi ihtimali artıyor" görüşünü aktardı.
Bütün bunları dile getirirken amaçlarının, karamsar bir tablo çizmek değil, hayati bir konuya dikkat çekmek olduğunu vurgulayan Yalçındağ, 2008 yılında ekonomide yeni bir vizyon ortaya konmasına ve bu vizyona uygun bir reform hamlesinin başlatılmasına ihtiyaç bulunduğu görüşünde olduklarını söyledi.
Yalçındağ, "2020 yılında verimlilikle ilgili sorunlarını çözmüş, inovasyon ve teknolojiye dayalı küresel rekabette yerini almış bir ekonomiye kavuşmak istiyorsak, bunun gereklerini bugünden başlayarak yerine getirmek zorundayız" dedi.
Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, toplantıda yaptığı konuşmada, 2007 yılının çifte seçim ortamının yarattığı gerginlik ve ekonomideki kırılganlığa karşın korkulan ölçüde hasar alınmadan atlatıldığını, 2008'deki gündem maddelerinin ise ekonomi, anayasa, AB ile ilişkiler ve bölgedeki gelişmeler olacağını kaydetti.
Küresel konjonktürdeki gelişmelerin, rahat bir 2008 geçirilemeyeceğini gösterdiğine işaret eden Koç, son günlerde piyasalarda yaşanan çalkantılara değinirken, gelişmekte olan ülkelerin ihracat ve yabancı sermayeyi çekme rekabetinin her geçen gün sertleştiğini, böyle bir ortamda Türkiye'nin de küresel fonlara erişiminde, yabancı sermayeyi çekmesinde sıkıntılar yaşayabileceğini ve yüksek büyümenin maliyetinin geçmiş yıllara oranla çok artabileceğini aktardı.
Koç, ekonominin kendi iç dinamiklerinin de 2008 için uyarı işaretleri verdiğine dikkat çekerek, hızlı büyüme düşük enflasyon dengesini korumakta güçlük çekildiğinin 2007 yılında ortaya çıktığını, 2007 yılı için öngörülmüş olan yüzde 5 büyüme hızının da altında kalınacağının tahmin edildiğini dile getirdi.
Koç, "Açıktır ki, 2001 yılının dünya şartlarına göre tasarlanmış olan uyum programı ile sağlayabileceğimiz iyileşmenin sınırına gelmiş durumdayız. İçerden ve dışardan gelen bu baskıları aşabilmemiz için ekonomimizi uzun vadeli bir perspektifle yeniden yapılandırmamız şart. Bunu sağlayabilmek için, geleceğin dünyasını iyi analiz eden, daha fazla katma değer üreten, dış talep ve kaynaklardan daha fazla pay almamızı sağlayacak, göreceli üstünlüklerimizi iyi kullanan, yeni bir strateji ve uygulama programı yapmak zorundayız. Kısacası Türkiye ekonomisine yeni bir ruh ve yeni bir ivme kazandırmalıyız" diye konuştu.
Verilerin, bugün böyle bir hamle yapılmadığında yarışta ciddi biçimde geri kalınacağını gösterdiğini belirten Koç, şöyle konuştu:
"Her şeyden önce ekonomiyi gündemin en üst sırasına, toplumun hayatının odağına yerleştirmek gerekiyor. Farklı toplumsal kesimler arasında bir uzlaşma sağlamak gerekiyor. Liderlik ve iletişimle tüm toplumu seferber etmek gerekiyor.
Bütün bunlar ancak huzurlu bir siyasal ortam içinde gerçekleştirilebilecek şeyler. Dikkatleri dağıtacak, toplum içinde kutuplaşmalar, gerginlikler yaratacak siyasi tavırlardan uzak durmak şart. Yasama ve yürütmede toplumsal mutabakat sağlanmasına özen gösterilmesi huzur ortamının tesisi için hayati önem taşıyor."
TÜSİAD Üyesi Hüseyin Bayraktar, 2007 yılında başarılı faaliyetler olduğunu söyledi.
Bayraktar, "2008 yılında dünyada koca buzul kayalar tepemize geliyor. ABD'den başladı. Hatalar yapıp da yeniden 2001'leri Türkiyemiz yaşamasın" dedi.
TÜSİAD Üyesi Mehmet Şuhubi, 2008 yılında tek sesli olmak gerektiğine işaret ederek, "Bence asıl içinde bulunduğumuz sıkıntı gerçek anlamda önemli olanın gündemden çıkarılarak, başka gündemlerle zaman kaybetmemizdir" diye konuştu.
TÜSİAD YİK Başkan Yardımcısı Ümit Boyner, dünya ekonomisindeki dalgalanmalara ilişkin sorular üzerine, uzun vadede bir çalkantı olabileceğini, Türkiye'nin bu süreci iyi yönetmesi ve fırsatları yakalaması halinde karlı çıkabileceğini söyledi.
Yapısal reformlar konusunda hızlı davranılması gerektiğini ifade eden Boyner, "Şu anda Türkiye'nin en çok odaklanması gereken konu yapısal reformlardır. Yapısal reformlar, ekonomik konjonktürü iyi yönetmek... Bu konuda Ankara'dan biraz daha duyarlılık bekliyoruz" diye konuştu.
Türkiye'de, global kriz olduğu için etkilenmemeye imkan olmadığına dikkati çeken Boyner, reel sektörde bir şekilde daralma olabileceğini aktardı.
Eczacıbaşı Topluluğu Üst Yöneticisi (CEO) Erdal Karamercan, "Ben kısa dönemde, bu yıl içinde Türkiye'nin kriz denilebilecek bir ekonomik sürece gireceğini düşünmüyorum" dedi.
Avrupa'da, başarılı giden ülkeler gibi biraz daha kırılgan ülkelerin de bulunduğuna işaret eden Karamercan, Türkiye'nin Avrupa'ya ihracatı etkilense de dinamik yapısından dolayı ülkenin oradaki boşluğu başka ülkelerde telafi edeceğini söyledi.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kibar, şu anda Türkiye'de daha çok, özel sektörün açık pozisyonu bulunduğuna işaret ederek, "Özel sektörün borçlanmada, önümüzdeki süreçte daha dikkatli, daha hassas olması lazım" dedi.
Yılın sonuna doğru belki birtakım finans kesiminde orta vadeli kaynak edinilmesinde biraz daha zorluklar olabileceğine işaret eden Kibar, ancak rasyoları iyi olan kurum ve şirketlerin bu süreçten en az etkilenerek süreci aşabileceklerini kaydetti.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkan Yardımcısı Erkut Yücaoğlu, tüketicilerin harcamalarını kıstığını, kredi musluklarında hafif daralma durumu olduğunu söyledi.
Yücaoğlu, "Şu anda Türkiye, global krizden ciddi şekilde etkilenmeye başladı. Türkiye zaten bu krizden etkilenme sürecine girmiştir" diye konuştu.
Dünyadaki likidite krizinin devam ettiğini belirten Yücaoğlu, "Bu uzun sürecek bir kriz. Bugünden yarına geçecek bir kriz değil suprime krizi. Dolayısıyla bütün mali müesseselerden başlayarak hepsinin davranışı değişmiş durumda. Kredilerin kısılması, likiditenin azalması durumu var. Dolayısıyla bu özelleştirme ve özel sermaye akımlarını da sekteye uğratacaktır, diye düşünüyorum" dedi.
FED faiz oranlarını 0.75 puan düşürdü
ABD Merkez Bankası (FED), faiz oranlarını 0.75 puan düşürerek gösterge faiz oranlarını yüzde 3.50'ye, iskonto faiz oranlarını da yüzde 4'e düşürdü.
FED'in günlük en büyük faiz hareketi olarak da kabul edilen bu hareketin ardından hızla toparlanan piyasalar tekrar düşüşe geçti.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Ulusal 100 Endeksi, günü ortalama yüzde 2.09 düşüşle tamamladı.
Endeks ikinci seansta 288.38 puan artarak 44 bin 593 puandan kapandı. Hisse senetleri ikinci seansta ortalama yüzde 0.65 değer kazandı.
Sert satışlar
FED faiz indirimi sonrası hızla toparlanan piyasalara yeniden sert satışlar geldi. Avrupa piyasalarında yeniden yüksek seviyelerde eksiler yaşandı.
İşlem hacmi 2 milyar 383 milyon YTL'ye yükselirken, piyasadan para çıkışı da artarak 9 milyon 500 bin YTL seviyesine çıktı.
Dalgalanmanın arttığı piyasalarda seansın son bir saatine girilirken endeks 44.229,46 puan seviyesinde bulunuyor.
Uzmanlar, endekste toparlanmalar sürerse 45.500-45.800 seviyelerinin test edilebileceğini, geri çekilmelerde 44.000-43.800-43.500-43.300-43.000'in de destek konumunda bulunduğunu kaydediyor.
FED kararı
FED, yaptığı yazılı açıklamada, ekonomik görünümdeki zayıflama ve büyümeye yönelik aşağı yönlü riskler nedeniyle bu kararın alındığını vurgulandı.
Açıklamada, piyasalardaki fonlama sıkıntısının azaldığı ancak finans piyasalarındaki durumun daha geniş anlamda kötüleştiği belirtildi.
FED'in kararı ardından Avrupa Merkez Bankası bu adıma ilişkin bir açıklama yapmayacağını belirtti.
ABD Hazine Bakanı Paulson...
FED'in faiz kararı, ABD Hazine Bakanı Henry Paulson'un, hükümetin ekonomiyi desteklemek ve küresel ekonomiyi dalgalanmadan kurtarmak için acilen hareket etmesi gerektiği yönündeki açıklamasının ardından geldi.
Paulson, ABD hükümetinin piyasaları sakinleştirmek ve ekonomiyi canlandırmak için vergi kesintisi ve diğer önlemleri hemen uygulamaya sokması gerektiğini açıklamıştı.
Kanada Merkez Bankası da faiz indirdi
Kanada Merkez Bankası da, ABD Merkez Bankası gibi faiz oranlarını indirdi. Kanada Merkez Bankası'ndan yapılan açıklamada, faiz oranlarının, çeyrek puan indirilerek, yüzde 4'e çekildiği kaydedildi.
Kanada Merkez Bankası'nın faiz oranlarını indirmesinde, ABD konut piyasasında kötüleşen kriz etkili oldu.
Gelen tepkiler
Garanti Yatırım:
Garanti Yatırım Stratejisti Tufan Cömert, ABD Merkez Bankası FED'in temel gösterge faiz oranlarını, 75 baz puan (0.75 puan) düşürerek yüzde 3.5'e indirilmesine ilişkin olarak, "İndirim önümüzdeki günlere ilişkin tansiyonu almış olabilir. Ama orta vadede dalgalanmalar devam edecektir" dedi.
Cömert, bu indirimin, ABD ekonomisinin daha da kötü olduğunu gösterir nitelikte bulunduğunu kaydetti.
FED'in faiz indiriminin reel vadede yansıması olmayacağını, "güvenvermek" adına yapıldığını dile getiren Cömert, resesyon sinyalleri veren bu indirimin piyasalar tarafından pek beğenilmediğini söyledi.
Cömert, yurtiçinde de faiz indiriminin ardından bir alım dalgası yaşandığını, ancak daha sonra satışların sürdüğünü ifade ederek, "Bir süre alımlar geldi ama Borsa yine eksiye döndü. İndirim önümüzdeki günlere ilişkin tansiyonu almış olabilir. Ama orta vadede dalgalanmalar devam edecektir" görüşünü aktardı.
Piyasadaki sorunun likidite sıkıntısından değil, ABD ekonomisindeki yavaşlamadan kaynaklandığını anlatan Cömert, bu nedenle faiz indiriminin çare olmayacağını vurguladı.
Cömert, mart ayı sonunu kadar dalgalanmaların devam edeceğini belirterek, ilk çeyrek için piyasalarda olumlu bir yansıma beklemediklerini dile getirdi
Turkish Yatırım:
Turkish Yatırım Finansal Strateji Müdürü Gökhan Uskuay, ABD piyasalarında kısa vadeli çözümler sağlanamadığı için dün bütün dünyaya "kara pazartesi" yaşatıldığını ifade etti.
FED'in artık ekonomi için yapacağı tek şeyin piyasaların beklentisinin biraz üzerinde faiz indirimi olduğunu dile getiren Uskuay, piyasaların ABD Başkanı George W. Bush'un eylem planıyla hayal kırıklığına uğradığını, dolayısıyla FED'in bu "şok" faiz indirimine sarılacağını ifade etti.
Bu faiz indiriminin piyasalar tarafından fiyatlanması halinde ocak ayının tepki hareketinin gerçekleşebileceğini belirten Uskuay, böylece endeksin 48 bin puana ulaşabileceğini ve yatay seyre dönebileceğini kaydetti.
Piyasalarda sakinleşme görülmemesi halinde ise kan kaybının artarak devam edeceği görüşünü aktaran Uskuay, piyasalarda ciddi dalgalanmalarla yeniden "kara pazartesi" yaşanabileceğini dile getirdi.
EcoYatırım:
EcoYatırım'ın konuya ilişkin açıklamasında da FED'in bu kararının ilk aşamada piyasalarca olumlu değerlendirileceği belirtilerek, "Ancak daha sonrasında Merkez Bankası'nın panik havasında olduğuna yönelik spekülasyonlara açık bir süreç başlayacaktır. Nitekim, kriz havasının boyutları konusunda oluşabilecek olan endişeler, piyasalarda gerilimi artırabilecektir. Buna bağlı olarak borsalar yeniden aşağı yönelebilecektir" denildi.
Kararın döviz piyasalarına etkisinin ise "olağan koşullarda" doların değer kaybetmesi şeklinde olması gerektiği kaydedilen açıklamada, ancak kısa vadede dolarda yaşanacak satışlar sonrasında bu para biriminin tepki hareketine bağlı olarak yeniden değer kazanmaya başlamasının gözlenebileceği aktarıldı.
Açıklamada, "Beklentilerimiz doğrultusunda oldukça zorlu bir yılın içine giren piyasalarda krizin yatıştırılabilmesi için merkez bankalarının daha sakin hareket etmesi gerekmektedir. Nitekim, ilk aşamada merkez bankalarının müdahaleye gecikmesi nedeniyle derinleşen süreç, ancak temkinli temel düzenlemelerle toparlanabilecektir. Bu açıdan sadece merkez bankaları bazında değil, hükümetler düzeyinde adım atılması gerekmektedir. Nitekim, ABD Hazine Bakanı Paulson, Bush hükümetininböyle bir adıma hazırlandığını ifade eden cümleler kullanmıştır" ifadesi kullanıldı.
Açıklamada, yatırımcılar açısında genel olarak temkinli olunması ve likide ağırlık verilmesi gereken bir sürecin içinde olunduğu ifade edildi.
Güler Sabancı IBC'ye katılacak
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Dünya Ekonomik Forumu (WEF), Davos Zirvesi kapsamında düzenlenecek International Business Council (IBC) 2008 Kış toplantısına davetli olarak katılacak.
Sabancı Holding'den yapılan yazılı açıklamada, WEF'in izleyeceği politikalar konusunda danışma kurulu niteliğinde olan IBC'nin 23 Ocak Çarşamba günü düzenlenecek toplantısında, dünya ekonomisine yön veren etkin isimlerin hazır bulunacağı belirtilerek, "Güler Sabancı toplantıya, Türk iş dünyasından katılan tek isim olacak" denildi.
Toplantıya katılacak isimlerin arasında Deutsche Bank Yönetim Kurulu Başkanı Josef Ackerman, The Goldman Sachs Group Başkanı Lloyd Blankfein, Nestle Sa Başkanı Peter Brabeck-Letmathe, Unilever Group Üst Yöneticisi (CEO) Patrick Cescau, Cisco System Başkanı John Chambers, JP Morgan Chase&CO Başkanı James Dimon, Lehman Brothers Başkanı Richard Fuld Jr., Sony Başkanı Howard Stringer, Vodafone Üst Yöneticisi (CEO) Arun Sarin, Google Yönetim Kurulu Başkanı Eric Schmidt ve BP Başkanı Peter D. Sutherland yer alıyor.
Putin ve Kissinger'ın konuşması bekleniyor
Toplantıda, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve ABD Eski Dışişleri Bakanı Henry A. Kissinger'ın da birer konuşma yapması bekleniyor.
Dünyada farklı alanlarda faaliyet gösteren şirketlerin 100 etkin ve saygın yöneticisinin üye olduğu IBC, işdünyasını ilgilendiren çeşitli sorunları tartışarak çözümler üretmeyi amaçlıyor.
Üyeleri, yönetim komitesi tarafından adayların kişisel nitelikleri ve mensup oldukları kurumlar değerlendirilerek çeşitli kriterler doğrultusunda seçilen IBC, yılda iki kez toplanıyor.
ATO Finansal Göç toplantısı düzenliyor
Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınması kararıyla ilgili tartışma sürüyor. Ankara Ticaret Odası, kararla ilgili olarak, ekonomik ve sosyal tarafları toplantıya çağırdı.
Ankara Ticaret Odası (ATO), Merkez Bankası, Halk Bankası, Ziraat Bankası, Vakıfbank, BDDK, SPK başta olmak üzere kamu bankaları ve kurumlarının İstanbul'a taşınma kararına karşı bir eylem planı hazırlamak üzere ekonomik ve sosyal tarafları toplantıya çağırdı.
ATO'da 19 Ocak Cumartesi günü yapılacak toplantıya, 350'yi aşkın sivi ltoplum örgütünün yanı sıra odalar, bankalar, üniversiteler, Ankara milletvekilleri ve iş çevreleri katılacak.
ATO Başkanı Sinan Aygün de konuyla ilgili, kamu bankaları ve özellikle Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınmasının geçerli hiçbir ekonomik gerekçesinin bulunmadığını belirterek, "Ankara ekonomisine ağır bir darbe vurmaya kimsenin hakkı yok" dedi.
Dünyanın birçok önemli ülkesinde merkez bankalarının ülkenin başkentlerinde bulunduğunu ifade eden Aygün, "Merkez Bankası'nı İstanbul'a taşıyacağım demek Topkapı Sarayı Ankara'ya taşınsın demekten farksız. İstanbul'a 2 adet Boğaz Köprüsü fazla geliyor, biri Ankara'ya taşınsın, Ankara'da hiç saray yok, Çırağan Sarayı Ankara'ya getirilsin..." dedi.
Aygün, "Daha ileri gidiyorum, Merkez Bankası gitsin ama Ankara'ya deniz getirilsin. Ankara'yı turizm merkezi yapacağız. Sayın Başbakan'dan kanun bekliyoruz. Bir gün çıkıp (Anıtkabir'i biraz da İstanbul'a gelen turistlere gezdirelim) derlerse hiç şaşmam. Böyle şey olur mu? Taş yerinde ağırdır. Merkez Bankası da Ankara'da ağırdır. İstanbul'a taşıyıp, finans çevrelerinin oyuncağı haline getirmek yanlıştır" diye konuştu.
"Başbakan'ın İstanbul aşkı Ankara'yı yakıyor"
Aygün, Merkez Bankası'nın ve Ziraat Bankası'nın başkentte kurulmasının Atatürk'ün emriyle olduğunu belirterek, Başbakan'ın İstanbul aşkının Ankara'yı yaktığını ifade etti.
"Keşke Sayın Erdoğan Ankara'da belediye başkanlığı yapsaydı. İşte o zaman Ankara'ya deniz bile gelirdi" diyen Aygün, Ankara'ya hiçbir şekilde İstanbul'un ilçesi gibi muamele edilmesine izin vermeyeceklerini, 60 bin kişiyi bulan bir nüfusun, bir ilçe nüfusunun, İstanbul'a göç ettirilmek istendiğini söyledi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|